Birinci Köprü’yü geçince hemen yamaçta göreceğiniz üçgen çatılı Cemil Molla Köşkü Kuzguncuk’un en güzel köşklerinden biri. Bugün bir inşaat firmasının merkezi olarak kullanılıyor. Eskiden zenginlerin hem haremlik hem selamlık iki tane yalısı olurmuş. Fakat kışın sahil rutubetli olduğu için, koru içindeki köşkleri tercih ederlermiş. Dolayısıyla Cemil Molla Köşkü kışlık köşk olarak geçiyor. II. Abdülhamid döneminde bir kültür merkezi görevi üstlenen Cemil Molla Köşkü, sanatın yanı sıra şehrin ilk elektrikle aydınlatılan yapılarından biri, imparatorluğun ilk telefonlarından biri, özel sinema salonu ve fotoğraf stüdyosuna sahip olmasıyla zamanının ötesinde bir yermiş.
Deniz kenarında yer alan Üryanizade Camii, 1860 yılında 2. Abdülhamid’in şeyhülislamlarından Üryanizade Ömer Efendi tarafından yaptırılmış.Hem tarzının en güzel örnekleri arasında sayılan saçaklı ahşap minaresiyle hem de şirin bir yalıya benzeyen görüntüsüyle dikkatinizi hemen çekecek.
Kuzguncuk sırtlarında gördüğünüz sarı bina, Kuzguncuk İlköğretim Okulu binası, geçmişte Marko Paşa'nın eviymiş. Marko Paşa, Kızılay'ın kurucusu Rum bir doktormuş. Marko Paşa hakkında anlatılanlara göre, kimseyi dinlemezmiş. İnsanlar uzun uzun anlatır ama Marko Paşa sadece "Anlatın ne oldu?" dermiş. Bu ifade Türkçeye bir deyim olarak yerleşmiştir: 'Anlat derdini Marko Paşa'ya'.
Kuzguncuk “Kutsal topraklara gitmeden önceki son durak” olarak kabul edilmiş Yahudiler tarafından, bu yüzden de kutsal topraklara gidemeyenler burada yaşamak ve hiç değilse buraya gömülmek istemişler. İlk olarak 15. yüzyılda İspanya’daki zulümden kaçan Yahudilerin yerleştiği semt, 17. Yüzyıla gelindiğinde bir Yahudi köyü halini almış. Bu yüzden “Küçük Kudüs” olarak isimlendirilmiş.
17. yüzyılda Rumların ve Ermenilerin gelmesi bu sahil kasabasına ayrı bir kültürel zenginlik katmış. Türkler nedense pek rağbet etmemişler Kuzguncuk’a ve Paşalimanı çevresine yerleşmeyi tercih etmişler. Bu sebeple bugün burada iki sinagog, iki Rum kilisesi ve bir tane Ermeni kilisesi görebilirsiniz. Bu durum Kuzguncuk’un geçmişte ne kadar kozmopolit olduğunu gösteriyor.
Fethi Ahmet Paşa Korusu’nun önündeki pembe yalı Fethi Ahmet Paşa Yalısı. Bir dönem Nazım Hikmet’in burada yaşadığı biliniyor. Bu yalı denizin üzerinde yer aldığı için 'lebiderya' yalısı olarak geçer. Osmanlı hanedanından Atiye Sultan’ın eşi olan Fethi Ahmet Paşa aynı zamanda Harbiye’deki Askeri Müze’nin de kurucusu.