Arnavutköy: İstanbul’un Büyüleyici Sahil Semti
Renkli Osmanlı yalıları, canlı kafeleri ve büyüleyici Boğaz manzarasıyla Arnavutköy, tarihi ve modern zarafeti bir araya getiriyor.
Arnavutköy, Boğaz’ın en güzel ilçelerinden biri olarak kabul ediliyor. Semtin en belirleyici özelliği ise muhteşem ahşap evleri… Betonlaşmaya karşı, bir köyün ne kadar güzel, ne kadar zarif olabileceğini bizlere hatırlatıyor. Bir zamanlar üzüm bağlarıyla ünlü olan Arnavutköy, daha sonraları, 19. yüzyıl başlarında çileği sayesinde daha popüler olmuş. Bugünkü adını, Sultan Abdülmecid tarafından getirilen Arnavut yapı ustalarından almış. Bir zamanlar kalabalık bir Rum ve Yahudi nüfusu olan semtte bugün sadece birkaç Rum yaşıyor.
Bir zamanlar kalabalık bir Rum ve Yahudi nüfusa sahip olan Arnavutköy’de, geçmişten izleri taşıyan önemli bir yapı Taksiarhis Kilisesi. Tarihi Bizans döneminde kadar giden yapı, Muzurus Paşa tarafından yaptırılmış. Camiye benzer ana kubbesi ve girişte çan kulesiyle etkileyici bir görüntüsü var. Kilise Mikail ve Cebrail’e adandığı için, “baş melekler” anlamına gelen Taksiarhis adını almış.
Bebek’ten Rumeli Hisarı’na doğru gelirken tepenin üstünde hükümet karşıtlığı ile tanınan şair Tevfik Fikret’in yaptırdığı küçük evi göreceksiniz. Robert Kolej’de Türk Edebiyatı profesörü olan Fikret, 1961 yılında evinin bahçesine defnedilmiş. 1945 yılında müze haline getirilen evinde aralarında son halife Abdülmecid Efendi’nin, Tevfik Fikret’in aynı isimli şiirinden ilhamla yaptığı muhteşem “Sis” tablosunun da yer aldığı eşyalar sergileniyor. Aşiyan Farsça “kuş yuvası” demek.
Eğer nisan ayında buraları ziyaret ederseniz, çevrenin erguvanlarla dolduğunu görebilirsiniz. Erguvan ağacı İstanbul'a özgü bir ağaçtır ve şehrin her köşesinde bu muhteşem ağaçlardan görebilirsiniz. Batı dillerinde "Judas-tree" olarak anılan erguvan, Hz. İsa'nın havarilerinden biri olan Yahuda'nın ihanetini simgeleyen ilginç bir hikayeye sahiptir. Yahuda'nın ihanetinin ardından kendisini bir ağaca asmasıyla, beyaz çiçeklerin utancından kırmızı-pembe renge dönüşmesi ile meşhurdur. Bu şekilde, erguvan ağacı efsanesi doğmuş.
Ali Vafi Köşkü, Galatasaray Adası’nın karşısında iki üçgen çatısı ile dikkat çekiyor. Viktorya mimari tarzında inşa edilen bu köşk, etkileyici detayları ve tarihî atmosferiyle göze çarpar. Ali Vafi Bey Girit kökenli bir bankermiş. Köşkün arkasında, Robert Koleji binası görülüyor. Bu yalının hemen önünde, panjurları bordo renkli yalı; Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım’ın yaşadığı Makbule Atadan Yalısı.
Deniz kıyısından Arnavutköy’e doğru giderken karşınıza çıkan Kırmızı Yalı, Halet Çambel Yalısı olarak geçiyor. 1830’larda Sultan 2. Mahmud’un Ermeni bahçıvanı için yaptırılmış. Yalının arkasında yer alan Robert Kolej’den mezuncolan Halet Çambel ünlü bir arkeolog. Kazdığı yerlerden biri de en ilginç Hitit şehirlerinden olan Osmaniye yakınlarındaki Karatepe. Çambel Ağahan ödüllü Nail Çakırhan ile evliydi. Yalıyı ise Boğaziçi Üniversitesi’ne bağışladı.
İlk Çağlarda tepedeki kireç ocaklarından dolayı adı Hestai olan Arnavutköy, yüzyıllar içinde çok isim değiştirmiş. 19. yüzyılda bugünkü adını almadan önce “Melekler Köyü” anlamında Horasmoto denmiş. Arnavutköy ismine dair ise iki görüş var: İlkine göre, Sultan Abdülmecid tarafından getirilen Arnavut yapı ustalarından almış adını ve bu ustaların elinden çıkan yollara da arnavut kaldırımı denmiş. Diğer görüş ise İstanbul’un fethinden sonra semtin güvenliğinin Arnavut asıllı yeniçerilere verildiği, isminin de buradan yadigar kaldığı yönünde.
Arnavutköy’e gelince rengarenk güzelim ahşap binaların gözünüze çarpmaması mümkün değil. Geçmişte yalı olan bu binalar 80’li yıllarda önlerine kazıklı yol yapılınca yol yalısı olmuşlar.
Deniz kıyısındaki Arnavutköy Camii 1832 yılında Sultan 2. Mahmud tarafından yaptırılmış. Bir adı da Tevfikiye Camii olan yapının, henüz Müslümanların Arnavutköy’e yerleşmeden önce kışladaki askerlerin ibadetleri için yapıldığı sanılıyor. Caminin hemen yanında göreceğiniz Süslü Karakol ise 19. yüzyılda inşa edilmiş kagir bir bina.
Arnavutköy Akıntıburnu, Kandilli gibi Boğaz’da akıntının en fazla olduğu yerlerden biri. Geçmişte, burnu geçebilmek için bazı tekneler sahilden iplerle çekilirmiş. 15. yüzyıl yazarı Petrus Gyllius, yengeçlerin bile Akıntıburnu’na geldiklerinde sahile çıkıp yollarına karadan devam ettiklerini yazmış!
İstanbul’da 3500’den fazla cami, 19 sinagog ve 400 civarında kilise bulunuyor. Bu kiliselerin 90 civarı Rum Ortodokslara ait. Arnavutköy ve Bebek arasındaki semt Çamlıbahçe olarak geçer. Burada hakim bir tepede göreceğiniz köşk,İzzetabad Kasrı. Boyalı Köşk olarak da geçen binada yaşayanlar arasında Belgin Doruk da var.
Mısır Konsolosluğu,Bebek'te göze çarpan en etkileyici yapı. Bu binanın yerinde Sultan 1. Abdülhamid’in şeyhülislamlarından Dürrizade Esseyyid Mehmed Ataullah Efendi’nin yalısı bulunuyormuş. Dürrizadelerden sonra yalı Sadrazam Mehmed Emin Rauf Paşa’ya, ardından da Sadrazam Âli Paşa’ya geçmiş. Âli Paşa’nın dışişleri bakanlığı sırasında yalı önemli konferans, ziyaret ve davetlere ev sahipliği yapmış. Âli Paşa’nın ölümünden sonra Sultan 2. Abdülhamid yalıyı satın alarak son Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın annesi ve eski Hıdiv Tevfik Paşa’nın eşi Hıdiva Emine’ye hediye etmiş.
Art Nouveau üslubundaki bu saray yavrusu, Hıdiv 1914’te İngilizler tarafından görevden alınana kadar yazlık olarak kullanılmış. Anlatılan şehir efsanesi doğruysa Emine Hanım binayı Türk Devleti’ne vermek istemiş ama resmî bir yazışma, koskoca Hıdiva’ya “Bebekli Emine Hanım” diye yollanınca vazgeçmiş ve büyükelçilik olarak kullanılması koşuluyla Mısır Devleti’ne vermiş. 1923’ten sonra büyükelçiliğin Ankara’ya taşınmasıyla bu yapı konsolosluk oldu ve 2010’da baştan aşağı, çok başarılı bir şekilde restore edildi.
Bir zamanlar küçük bir balıkçı köyü olan semtin tarihi Hristiyanlık öncesi döneme kadar uzanıyor. İsminin kaynağı olarak kimileri “bebek kadar güzel” benzetmesini adres gösterirken kimileri fetihten sonra bu bölgeyi kontrol eden Bölükbaşı Mustafa Çelebi’nin yakışıklılığından dolayı verilen “Bebek Çelebi” lakabına atıfta bulunuyor.
Bugün Bebek Parkı’nın bulunduğu yerde, 18. yüzyılda Sultan 3. Ahmed tarafından yaptırılan Hümayun-u Abad Sarayı bulunuyormuş. Saray Abdülmecid’in padişahlığı döneminde yıkılmış. Genelde yazlık bir semt olarak kullanılan Bebek, 19. yüzyıl ortalarında vapur ve tramvay seferlerinin başlamasıyla sürekli ikamet edilen bir yer olmuş. Bebek bugün tartışmasız Boğaz’ın en çok rağbet gören semti, bir anlamda gör-görül yeri.
Bebek Parkı'nın hemen yanında 1912 yılında 1. Ulusal Mimari akımının öncülerinden Kemaleddin Bey tarafından yapılan, oldukça klasik tarza sahip Hümayun-u Abad Camisi veya bilinen adıyla Bebek Camisi bulunuyor.
Bebek’ten Aşiyan’a doğru giderken oval balkonları ile dikkat çeken beyaz zarif apartmanı, Narlıyan Apartmanı. Ayşe Sultan ile Arifi Paşa Korusu arasında Boğaziçi Üniversitesi yer alıyor. Aynı zamanda Bebek ile Aşiyan arasında 17. yüzyıldan kalma, İstanbul’daki nadir ahşap mescitlerden Kayalar Mescidi’ni görebilirsiniz.
Mescidin yanında, taş duvarlar üzerinde 18. yüzyılda inşa edilen Yılanlı Yalı’yı bulunuyor. II. Mahmud, Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) Mustafa Efendi’nin yalısını pek beğenmiş ve konuyu ortak dostları Said Efendi’ye açmış. Said Efendi arkadaşını ve yalısını korumak için yalının yılanlı olduğunu uydurmuş. Padişahın yalıyı almasını önlemiş ama yalının adı da “Yılanlı Yalı” olarak kalmış. Geçirdiği yangın sonrasında yalının bir kısmı aslına uygun restore edilmiş ama diğer kısmı, maalesef beton bir apartman olmuş.
Şehri Keşfedin
Popüler Noktalara Ulaşım İçin Transfer Tekneleri!
Yanıtlandı